Bu şehrin güzelliği dillere destan, manzarası gözlere şölendir. Gönlümdeki yerini hayatımdaki hiçbir şeyin dolduramayacağı büyüklükte bir değere sahip, doğduğum, büyüdüğüm ve hâlâ yaşadığım güzîde şehirdir İstanbul..
Biliyoruz ki coğrafya kaderdir. Bu güzel şehrin deprem bölgesinde olması hem onun hem de içinde yaşayan bizlerin kaderi ve değişmez gerçeğidir. Depremleri hayatımızdan çıkaramayız ne yazık ki. Biz unutsak da o kendisini bütün heybetiyle hatırlatıyor. Bize de bu gerçekle yüzleşip buna hazırlıklı olmak kalıyor.
Şehrin, hatta Türkiye’nin olası bir depreme hazırlığı hangi seviyede? Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız 5.7’lik sallantıda (26 Eylül 2019) hep beraber gördük hangi seviyede olduğunu. Haberleşme ve inşaat altyapısındaki eksiklikler açıkçası bir hayli endişe veriyor. Deprem, İstanbul’un ve hatta Türkiye’nin en büyük önceliği konumunda. Ülkece bu konuda gereken her türlü hazırlığı yaparak önlemimizi almamız gerek.. Şöyle bakıyorum da 17 Ağustos 1999‘da yaşadığımız büyük 99 depremi hepimizi derinden yaralamışken, hâlâ hiçbir şey olmamış, olmayacakmış gibi hareket ediyoruz..
Şimdi işin ciddiyetine varmak adına biraz bölgemizi tanıyalım ve depremle ne kadar iç içe olduğumuza bakalım.
Marmara Bölgesindeki Fay Hattı
Marmara bölgesinde meydana gelecek bir deprem, her ne kadar İstanbul deprem bölgesi desek de sadece İstanbul’u değil, Marmara bölgesindeki tüm şehirleri etkileyebilir. Marmara, coğrafi bölgesi itibarıyla altında 1766 yılından beri kırılması beklenen Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde duruyor. Avrasya levhası ile Anadolu levhası eşiğinde bulunan bu fay hattı geçmiş yıllarda bir çok hareketlenmeye maruz kaldı.
Bilim insanları Marmara Denizi‘nin altında bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattı’ndaki üç riskli noktaya dikkat çekiyor. Bunlardan ilki Orta Marmara Çukuru ile Adalar arasında yer alan fay hattı. Burada gerçekleşecek bir kırılmanın 7.2 büyüklüğünde bir sallantıya yol açacağı ön görülüyor. İkincisi yine Orta Marmara Çukuru ile Tekirdağ arasındaki fay hattı. Bu hatta yaşanacak herhangi bir kırılmanın sonucunda da 7’ye yakın büyüklükte bir depremin gerçekleşebileceği söyleniyor. Üçüncü olarak işaret edilen fay hattı ise İzmit Körfezi’nden İstanbul Boğazı‘na uzanan fay hattı. Bu bölgede gerçekleşecek bir kırılma ise 6 büyüklüğünde bir sallantıya yol açacak.
Yardımcı linkler
Türkiye’deki depremleri araştırma enstitüsü olan Kandilli Rasathanesi’nin internet sitesinde, ülkede meydana gelen son depremleri anlık olarak takip edebiliyoruz.
Bulunduğunuz konumda veya yakınında fay hattı olup olmadığını görmek için de bu adresi ziyaret edebilirsiniz.
Aynı zamanda bu adreste, İstanbul’daki ilçelerin “olası deprem kayıp tahminleri” başlığıyla oluşturulan kitapçıktan; bina ve yapıların bölge bölge dağılımları, kategorize halinde kaç katlı olduğu, ne aralıklarla inşa edildiği gibi konuları araştırabilirsiniz.
Depremlerin Oluşumu
Yukarıdaki görselde “North Anatolian Fault” olarak belirtilen çizgi Kuzey Anadolu Fay Hattı’dır. O hattın üst kısmı Dünya’nın ana tektonik levhalarından biri olan Avrasya levhasıdır, alt kısmı da Anadolu levhasıdır. Fay hatları, bu levhalar arasındaki bölgelerdir.
Bu levhaların zıt yönlere doğru hareketlenmeleri, devasa kaya yığınlarının birbirine geçmesine, birbirine sürtünerek parçalanmasına ve o fay bölgesinde birtakım boşlukların oluşmasına sebep olur. Bu boşlukların oluşması ve hızla kapanmaları ise yüzeyde depremi meydana getirir..
Türkiye’de Gerçekleşen Depremler
Dikkat edersek Avrasya levhası üzerindeki Kuzey Anadolu fay hattında son seksen yılda doğudan batıya doğru gerçekleşen bir hareketlenme faaliyeti vardır. Bu fay hareketlenmeleri sonucunda 1939 Erzincan (7.2), 1942 Niksar Erbaa (7.0), 1951 Çankırı (6.9), 1957 Abant (7.1), 1967 Adapazarı-Mudurnu (6.8) ve 1999 İzmit-Gölcük (7.5) büyüklüğündeki depremler meydana gelmiş ve beraberinde birçok hasar ve can kaybı getirmiştir.
Bu doğal afet bize ne söylüyor?
Depremin sesini hiç dinlediniz mi? Bize ne fısıldıyor? Bugün 5.7’yim uyarıyorum, yarın başka bir şeyim bak şakam yok!
Yer oynuyor ve üzerine diktiğimiz binalar oyuncak değiller, içlerinde bizler yaşıyoruz. Deprem gelir sallar ve yıkar gider! Tekrar geldiğinde önlemini almamış olursan bunu yine yapar! Bunu sana bana soracak değil, bu bir evcilik oyunu değil ki bir şeyler yıkılıp düştüğünde hemen alıp tekrar düzeltelim ve oyuna yeniden başlayalım! Biz buna ne kadar hazırlıklıyız, sen ne kadar hazırlıklısın?
İnanın depremlerle yaşamayı hâlâ öğrenemedik. Ufak bir sallantıda çok büyük panik yaşıyoruz. Çünkü depremde alınacak önlemler konusunda çok rahatız. Yirmi yıldır bu konuda yapılan çalışmalar çok ama çok yetersiz. 1999 depremi gibi büyük bir deprem yaşadık ama yine de bir müddet sonra unutulup gitti acısıyla.. Şimdi de hâlâ acısıyla yâd eder başka da bir şey yapmayız. Bu yirmi yıldır böyle..
Devletin ve belediyelerin bu konuyu öncelik olarak birinci sıraya koyması elzemdir. Yirmi yıldır gerek devletimiz gerekse belediyeler bu konuda birçok adım atmaya çalıştı; köprü ve viyadükler güçlendirildi, halkın bilinçlenmesi için çalışmalar yapıldı, toplanma alanları belirlendi, deprem sigortası çıkarıldı. Elbette bu konuya hiç kayıtsız kalınmadı. Fakat bunlar, yapılması gerekenlerin yanında koca bir sıfır!
Müteahhitler ve yaptıkları iş ciddi şekilde denetlenmelidir!
İstanbul’u ele aldığımızda özellikle bazı yerler tehlikenin odak noktası niteliğinde. Fakat oralardaki inşaat yapılanması ne durumda? Üç kuruş fazla kazanacağım diye demirden, tuğladan, çimentodan çalarak ülkesine ve vatandaşına ihanet içinde olan müteahhitlerin, rüşvet alarak bu duruma göz yuman sefil, bîçare denetmenlerin, çöp evlere binlerce lira kira isteyen kiracıların yargılanıp en ağır şekilde ceza almasını, bu kişilerin bu işleri bir kez daha yapma potansiyeli varsa idam edilmelerini istiyorum!
Sismik İzolatör teknolojisi ile can kaybı minimuma inebilir mi?
Yapıların depreme dayanıklılığını tartıştığımız bu günlerde inşanın demir, tuğla, çimento gibi önemli yapıtaşlarını konuşup duruyoruz. Artık bunları aşıp işin teknolojisini konuşmanın zamanı geldi de geçti bile.
Yıllardır dünyanın çeşitli bölgelerinde kullanılan sismik izolatör sistemi, bana kalırsa Türkiye’deki yapılan yapıların tamamında kullanılması gereken elzem bir sistem. Neden mi? Çünkü Türk insanının hayatı çöp evlere milyon tl’ler vererek enkazı altında kalacak kadar ucuz değildir!
Olası bir deprem anında yer altından gelen enerjiyi sönümleyerek sarsıntıyı %80’e kadar azaltabileceği söyleniyor. Bu sayede binanın yıkılma tehlikesi büyük oranda azaltılmış oluyor ve minimum oranda hasar ile depremi atlatabileceğimiz güzel bir tedbir oluyor bize.
Korkutucu depremlerde dahi bize üzerinde yaşadığımız yapıyla ilgili güven verecek olan sistem sayesinde evimizdeki kütüphanemizin, mobilyamızın veya duvara monte ettiğimiz tablolarımızın düşmesinin bile önüne geçmiş oluyoruz. Bu sistem ülkemizdeki bütün yapılan bina ve yapılarda zorunlu olarak kullanılsa ve aynı zamanda işi alan müteahhit dürüst, namuslu ve şerefli bir şekilde işini yapsa neden can kaybı minimuma veya sıfıra inmesin?
Kendi önlemimizi alalım…
Neredeyse bütün binalar diken üzerinde duruyor. Kentsel dönüşüm ne durumda? Koca bir muamma! Deprem, doğanın bir gerçeği, bunu hissederek/yaşayarak doğruluyoruz. Fakat vadedilen önlem konuşmaları şuana kadar hep yetersiz kaldı!
Yetkililer bu konuda ister önlem alsın ister almasın, bu doğa olayından her birey ve topluluk kendine düşen nasihati almalı. Binaların depreme dayanıklılık testini yaptırmalı, deprem çantası hazırlamalıyız. Evimizdeki yaşam üçgenini belirlemeli ve yakınımızdaki toplanma alanlarını bilmeliyiz. Hiç değilse bütün önlemimizi alarak vicdanen rahat olmalıyız. Vicdanın rahat mı?
Kaynakça:
1. https://evrimagaci.org/beklenen-buyuk-istanbul-depremi-nedir-neden-nasil-nerede-ve-ne-zaman-yasanmasi-beklenmektedir-13
2. https://www.mta.gov.tr/v3.0/hizmetler/yenilenmis-diri-fay-haritalari
3. http://udim.koeri.boun.edu.tr/zeqmap/hgmmap.asp
4. https://depremzemin.ibb.istanbul/guncelcalismalarimiz/#olasi-deprem-kayip-tahmnler-le-ktapiklari
4. https://infografik.com.tr/yasam/kuzey-anadolu-fay-hattinda-meydana-gelen-depremler/